The Young Pope dizisi, dini, toplumsal sorunları ve kadın psikolojisini derinlemesine işleyen bir yapım olarak başlıyor. Başrolündeki Pius XIII (Lenny Belardo), hem güçlü hem de çelişkili bir karakter olarak, hem katı dini inançları hem de kişisel zaaflarıyla izleyiciye farklı bir bakış açısı sunuyor.
Dizinin başındaki sahnelerden biri, kahvaltı yaparken vişneli diyet kola isteyen ve kahveye olan bağımlılığıyla dikkat çeken Pius XIII’in, gününü başlamadan önceki tuhaf alışkanlıkları üzerinden karakterinin derinliğine inmeye başlıyor. Bir yandan, Kardinal Voiello ile yaptığı konuşmalarda sigara içmesi ve bu konuda gösterilen yasakların hatırlatılması, eski bir otorite figürü olarak Pius’un kendi kurallarını nasıl hiçe sayabileceğini gösteriyor. Ardından, “There is a new pope now.” şeklindeki cürretkar çıkışı, ona olan bakış açısını iyice sorgulatıyor.
Pius’un Gutierrez ile yaptığı konuşmada ise, mecliste okuduğu gazete küpüründen bir parçada bahsetmesi, izleyiciye karakterinin zihinsel karmaşıklığını ve sakladığı sırları yavaşça açığa çıkarmasına olanak tanıyor. Kendisinin zihninin bir boşluk olduğundan bahsederken, her şeyin bir şekilde ortaya çıkacağını, hatta kendisine tevdi edilen gizli bilgilerin dahi zamanla su yüzüne çıkacağını söylüyor.
Don Tommaso ile yaptığı konuşma, onun Tanrı’yla ilişkisini ve inançsızlığını daha da derinleştiriyor. Tanrı’yı gösterip, büyük ayının yanında olduğunu hatırlatırken, günah çıkarma ve tövbe konularına dair kendi şüpheci yaklaşımını ortaya koyuyor. Ayrıca Tanrı’ya inanmamış gibi davrandığını ama bunun bir şaka olduğunu belirterek, dinsel otoritelere karşı tavrını netleştiriyor.
Medya koordinatörüyle yaptığı konuşmada ise, Harvard’ı küçümseyerek kilisenin kendini yükselten bir yer olduğunu belirtiyor. Papa’nın fotoğraflarının çekilmesini kabul etmiyor, birinin gizlice fotoğraflarını çekip yayımladığını ve hayatı boyunca görünmez olmayı tercih ettiğini ekliyor. İleri düzey entelektüelizmi, sanatsal bir hava katarak kendini kanıtlamak istiyor.
Pius XIII, aynı zamanda oldukça homofobik ve acımasız bir karakter. En yakınlarını bile ölüme gönderebilecek kadar soğukkanlı ve dünya karşıtı bir yaklaşımı var. Matematik ve istatistik bilgisiyle başbakanı tehdit edebilecek kadar tehlikeli. Bu, onun sadece güçlü değil, aynı zamanda manipülatif bir figür olduğunu da gösteriyor.
Dizinin en çarpıcı noktalarından biri de, Pius’un Tanrı’yla olan ilişkisini sorgularken kendini bu ilişkiyle kıyaslaması. Din ve insan ilişkisi üzerine söyledikleri, onu bir tür düşünsel tuzakla karşılaştırması, içsel çatışmalarını daha da derinleştiriyor.
21. yüzyılın en etkili yazarlarını etkileyecek kadar kelimelerle içli dışlı olması, onun düşünsel derinliğini ve yazınsal gücünü ortaya koyuyor. Toplumun algılarından farklı olarak, sadece aptalların gizlice kadınlarla birlikte olduğunu, akıllı olanların ise sekse toplumsal haz kaynağı olarak değer biçtiğini uzun zaman önce fark etti. Bu bakış açısı, onun toplumsal normlara ve insan doğasına dair sorgulayıcı tutumunu gösteriyor.
Dünyayı eleştiren bir bakış açısına sahip olan bu kişi, barışı kendine verene tanrı’yı da verebileceğini Afrika’ya aktarır. Bu ifadeyle, barışın gücünü ve Tanrı ile olan ilişkisini birbirine bağlar, adeta bir kurtuluş vaazı sunar.
The Young Pope, sadece bir papayı değil, onun topluma, dine ve insanlığa dair fikirlerini de irdeleyen, derinlikli bir drama sunuyor. Pius XIII’in karakteri, sadece kilisenin değil, toplumsal yapının ve insanın içsel karanlıklarının da bir yansıması. Zihnindeki boşluklar, toplumun beklentileri, kişisel arzuları ve ahlaki çıkmazlarıyla karmaşık bir yolculuğa çıkar. Sonuçta, “kaybedilen aşk mı, bulunan mı?” sorusunun cevabı, izleyicinin Pius’un derinliklerinde kaybolmasına neden oluyor.
Farewell!
Recent Comments